(Tek Mezar Rivayeti)

 

Kaynak Kişiler:

1. Mustafa Cılga

2. Fatih Eraslan

 

Derleyen: Deniz Karakurt

 

Sivas il merkezinde Çayyurt Mahallesi sonunda, Çenilli mevkisindeTek-Mezar adıyla bilinen bir kabir bulunur. Günümüzde Tekmezar Caddesi adını taşıyan yolun üzerindedir. Eğimli bir alanda alt kısmındaki Pazar alanına göre 2 metre kadar yukarıda kalan bir yükselti üzerindedir. Eski Mevlevihane yakınlarındadır. Çocukluk yıllarının bir bölümü o bölgede geçmiş olan Mustafa Cılga ve Sivas tarihi üzerine kişisel araştırmalar yapan Fatih Eraslan ile yapmış olduğum görüşmelerde bana vermiş oldukları bilgiler şu şekildedir.

 

Mustafa Cılga tarafından anlatılanlar:

“Çenilli olarak bilinen meydanda hemen sağdan yukarısı eski Mevlevi Tekkesi idi. 1960’lı yıllarda tekkenin bahçesindeki yatırları ziyaret ederdik. Elma ağaçlarından elma almaya çalışsak da korkardık. Bu kabristanın hemen solunda Çenilli Çeşmesi vardı. Anlaşıldığına göre buraya kadar Mevlevi Tekkesi’nin bahçesiymiş. Tek mezar olarak bilinen kabirde yatan zat ise Mevlevi dergahından bir ulemadır. 1983 yılı Eylül ayında kabir açılmıştır ancak ne amaçla yapıldığı bilinmemektedir.”

 

Bundan sonra anlattıklarını ise Tekkeliler dedikleri Mevlevi ailesinin sonraki kuşak torunlarından olan Sadrettin Emir Zahit Yüksek, Hüsamettin Vacit Yüksek ve Ahmet Gürkan Yüksek’ten dinlediğini belirtmiştir. Onlardan duyduğuna göre Tekmezar’ın söylentisi şöyledir:

 

Mevlevihanede Şuayip Dede ve Küfli Dede olarak anılan iki derviş varmış. Küfli Dede, kendinden yaşça çok az küçük olan Şuayip Dede’den aynı zamanda daha kıdemli imiş. Küfli Dede parayı çok severmiş ve hatırı sayılır miktarda altını varmış. Bir gün semahanenin yanında ikisi birlikte otururlarken sohbet anında Küfli Dede diğerine; “Gel Şuayip, ben bugün öleceğim, benim altınlarımı sana bırakayım,” demiş. Şuayip Dede ise; “Ben senin birikmiş günahlarını istemem, git kime verirsen ver,” diye karşılık vermiş. Küfli Dede bunun üzerine Şuayip Dede’ye “Git tekkenin kahve güğümünü al getir,” demiş. Gelen güğümü almış ve altınları doldurarak bahçeye çıkmış, ne yaptığını nerelerde dolaştığını da galiba kimse görmemiş. Gerçekten de dediği üzere aynı gün akşama doğru ölmüş. Cenazeden bir süre sonra Mevlevihanedeki dervişler oturmuşlar sohbet anında kahve pişirmek için kahve güğümlerini aramışlar ve birini bulamamışlar. O zaman Şuayip Dede oradakilere; “O güğümü Küfli altınlar ile doldurdu sonra da bahçeye çıktıydı,” demiş. O anda orada bulunup da bunu duyanlar ellerindeki kazma kürekler ile bahçenin altını üstüne getirmişler. Ama hiçbir şey bulamamışlar. Senelerce bahçede bu altın aranmış fakat bulunamamış. En sonunda o altınların tılsımlı olduğuna karar vermişler ve bu işin peşini bırakmışlar. İşte tek mezarda yatan Şuayip Dede, günümüzde artık var olmayan Mevlevihanenin dervişlerinden birisidir. Tek mezarın etrafındaki mermer taşlar ise bu gün hapishane bahçesinin yerinde olan Mevlana Mezarlığı’ndaki Şeyh Bahaddin Dede’nin mezar taşlarıdır. Hapishane bahçesinden mezar taşları kaldırıldığında bu taşlar kaybolmasın diye (Sadrettin Emir Zahit Yüksek’in babası) Ahmet Turan Yüksek ve dönemin muhtarı Hamdi Özöktem tarafından 1950’li yıllarda o mezarın çevresine konulmuş.

 

Derlemeci notu -1: Anlatılan rivayette adı geçen Küfli Dede bugünkü mezarda yatan kişi değildir. Şuayip Dede adındaki diğer dervişin başka bir yerde bulunan mezarının (yalnızca) taşının buraya getirildiği söylenmektedir. Bahsi geçen altınların gömülmüş olduğu söylenen yer günümüzdeki Tek-Mezar zaten değildir. Altınların gömüldüğü rivayet edilen bahçe artık yoktur. Bu durumlar gözden kaçırılarak yanlış anlaşılmamalıdır.

 

Derlemeci notu -2: Aşağıda verilecek olan diğer rivayette Şuayıp isminin Şahap olarak geçtiği de dikkate alınmalıdır.

 

Derlemeci notu -3: Anlatılan elbetteki bir rivayettir. Ancak öykünün kendi mantığı içerisinde bile altınların bulunamayışı ile ilgili ikinci bir olasılık daha vardır. Küfli Dede altınları toprağa hiç gömmemiş olabilir. Hayır amaçlı olarak bir fakire bağışlamış olması mümkündür.

 

Fatih Eraslan tarafından anlatılanlar:

Mevlana Caddesi’nin arkasında Akdeğirmen Mahallesi’nde günümüzde Pazartesi Pazarı’nın kurulduğu alanın sonunda topraktan bir yamaç üzerinde Tek-Mezar olarak bilinen bir yatır vardır. Bu mezarın kitabesi Sivas Valisi el-Hac Hasan Hilmi Paşa’nın 1897 (Hicri: 1315) tarihinde vefat eden oğlu Mehmed Celaleddin Bey’e aittir. Ayrıca “Fatıma Hatun” adlı kişiye ait olduğu düşünülen ve baş tarafları okunamayan ikinci bir kitabe parçası daha mevcuttur. Ancak bunlara ilave olarak burasının Şahap Dede’nin mezarı olduğu da söylenir. Parçaları birbirine betonla tutturulmuş okunamayan yarısı kırık bir kitabe daha bulunmaktadır. İşte bu kitabenin de daha önce Mevlana Caddesi’nde olduğu halde yerine apartman yapılınca mezarı Yukarı Tekke’ye taşınan Şahap Dede’nin kabrine ait olduğu ve oradan getirilmiş olduğu da rivayet edilmektedir. Bu bilgilerin önemli bir kısmı değişik yazarlar tarafından bazı yazılı kaynaklara da geçirilmiştir.

 

Derlemeci notu -4: Şahap Dede isminin yukarıda anlatılan Şuayp Dede ismi ile en azından halk ağzında bir söyleyiş benzerliği taşıdığı anlaşılmaktadır. Aynı kişinin kastediliyor olması çok yüksek olasılıktır.

 

Derlemeci notu -5: Mezarların yerlerinin bir veya iki kez taşınmasından kaynaklı bir karışıklığın olduğu çok açıktır. Farklı mezar parçaları birleştirilmiştir. Anlatılanlarla ve kitabelerle artık kesin bir sonuca varabilmek neredeyse imkansız hale gelmiştir. Yerel gazetelerde 2023 yılında çıkmış olan bir habere göre bu mezarın evinin karşısına gömülen kimsesiz bir yoğurtçuya ait olduğu öne sürülmüştür. Ancak kişisel görüşüm olarak belirtmek isterim ki, bu iddiayı da destekleyecek yeterli veri yoktur. Mezarın bulunduğu bölge itibariyle Mevlevi Tekkesine yakın olması, ayrıca karışıklığa uğramış olsa da kitabelerin bulunması burada önem verilen veya kutsallık izafe edilen bir kişinin mezarının en başından beri bulunduğu olasılığını güçlendirmektedir. Ayrıca kimsesiz bir kişinin sırf bu nedenle evinin karşısına gömülmesi Anadolu geleneğinde rastlanan bir durum değildir. Toplum dayanışma halinde o kişinin defin işlemlerini herkesinki gibi bir mezarlıkta tamamlar. (Haberin tamamını yine de kişisel arşivimde saklamaktayım.)

 

Ek bilgi -1: Bazı kişiler tarafından söylendiği gibi buradaki mezar Arap Evliyası değildir. Arap Evliyasının kabri Mevlevihane mezarlığında idi. Mevlevi Arap Dede kabiri Tekke bahçesindeki kabirlerin ortasında, en büyük sarıklı ve yeşil boyalı olandı. Şu an Mevlana Apartmanı A bloğun olduğu yerdir. Buradaki Mevlevihane Mezarlığı 1980 yılında Yukarı Tekke’ye taşındı. Arap evliyasının mezarı da taşınarak Yüksek ailesinin kabristanında diğer mezarlar ile birlikte yerleştirilmiş. (Mustafa Cılga)

 

Ek bilgi -2: Kitabede adı geçen Sivas Valisi el-Hac Hasan Hilmi Paşa, 1897 ve 1902 yılları arasında 5 yıl kadar Sivas Valiliği yapmıştır. Bunun dışında hakkında başkaca malumat neredeyse hiç yoktur. Oğlu merhum Mehmed Celaleddin Bey’in yaşamı ve neden öldüğüne dair ise bu kitabe dışında başka hiçbir bilgiye rastlanmamıştır. Tarihi romanları ile tanınan Hıfzı Topuz’un yazdığı Meyyâle (2010) ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Aile Öyküsü – Nevbahar (2018) isimli romanlarından Meyyâle Hanım’ım aslında bizzat yazarın büyükannesinin annesi olduğu anlaşılmaktadır. Romanında, büyük dedesi Sivas Valisi el-Hac Hasan Hilmi Paşa’nın Sivas Valiliği günlerinde genç yaşta ölen herhangi bir erkek evladı olduğundan bahsetmiş değildir. Oysaki Tek-Mezar denilen yerde bulunan kabir kitabesine göre, Sivas Valisi el-Hac Hasan Hilmi Paşa’nın 1897 (Hicri: 1315) tarihinde vefat etmiş Mehmet Celaleddin Bey adında bir oğlu vardır. Bu durum, yazara annesi tarafından aktarılan bilgilerin eksikliğinden, ya da kendisine anlatılanları zaman içerisinde unutmuş olmasından kaynaklı olabilir. (Fatih Eraslan)

 

Ek bilgi -3: Şuayp Dede, Sivas Mevlevihanesi'nde yer almış Meydan Dede makamında bir Mevlevi Dedesi'dir. Ali İzzet Paşa ve Reşid Akif Paşa dönemine dair fıkraların olduğuna göre 19. yüzyıl sonlarında yaşamıştır. Şuayip Dede hakkında bilgileri Zahit Yüksek anlatmıştır. Hakkında fıkraların anlatıldığı ve nüktedan birisi olduğu Zahit Bey ve ailesi tarafından bilinmektedir. Yediden yetmiş yediye bütün Sivaslı'nın sevdiği ve hürmet ettiği dede, nedendir bilinmez, Mevlevihane haziresine değil de şimdi "Tek Mezar" denilen yere sırlanmıştır / gömülmüştür. 1970'lerin ortalarına kadar Sivas Mevlevihanesi bahçesinde bulunan hazire, Mevlana Caddesi açılacağı için naaşlar Yukarı Tekke'ye, mezar taşları ise buraya nakledilmiştir. Burada dağınık halde bulunan mezar taşları, muhtemelen bir işçi tarafından bir araya toplanmış, birleştirilmiş şimdiki halini almıştır. Yani "Tek Mezar" 300 yıllık Sivas Mevlevihanesi Haziresi'nin bakiyesidir. Buraya getirilen mezar parçaları şunlardır:

- Muhammed Celaleddin Bey'in mezar kitabesi (ayrıca aynı kabrin şebeke parçaları). Kendisi Sivas Valisi Hasan Hilmi Paşa'nın Hicri 1315 (Miladi 1897 / 1898) yılında vefat eden oğludur.

- Bahaddin Çelebi'nin mezar taşındaki sikkesi. Bahaddin Çelebi Mevlana'nın öz torunu olup Çelebi'lerdendir. Kabrinin şimdiki cezaevi avlusunda olduğu söylenir.

- Fatma Hatun'un mezar taşı. Kendisinin kim olduğuna dair başkaca bir bilgi yoktur. Mezar taşının üzerinde sadece “el-merhûme, el-mağfûre” ifadeleri okunabilmiştir.

- Yazısız veya yazısı okunamayan mezar taşları. (Kaynak Kişi: Yılmaz Kırıktaş)

 

Ek bilgi -4: Mevlana’nın Sivas’a gönderilen torunu Bahaddin Çelebi’nin mezarı şimdi müze olan Sanayi Mektebi'nin önündedir. 1856 yılında Sivas'a atanan ve kısa sürede Sivas'ın sevdiği ve saygı duyduğu bir kişi haline gelen Bahaddin Çelebi, 1884 yılında vefat edince şimdiki Sanayi Mektebi'nin olduğu yere gömülür. Eşinin mezarının da hemen yanında olduğu bilinmektedir. 1900'lerin başında Hamidiye Sanayi Mektebi tam da yanına yapılıp taşlar kaldırılır ama kabir nakli yapılmaz. Ailesi gider sessizce ziyaretini gerçekleştirir. Mektep cezaevi olunca, dışardan bu ziyaretler sürer. Cezaevi müze olunca mezar yeri yeşil alan olarak düzenlenir ve yerini bilen çok az sayıda kişi kalır. Taşları ise otuz yıl kadar Mevlevihane bahçesinde kaldıktan sonra, Tek-Mezar’a taşınır ve ne yazık ki birer birer kaybolur hepsi. Bir tek Mevlevi başlığı kalır Mevlana'nın torununun mezarından. (Kaynak Kişi: Yılmaz Kırıktaş)

 

Ek bilgi -5: Yerel ve ulusal gazetelerde 23 Kasım 2020 tarihinde çıkmış olan bir haber ise şöyledir: Rivayete göre geçmişte 1940’lı yıllarda tek mezarın bulunduğu alana yakın bir yerde Mevlana dergahında hizmet eden kimsesiz biri hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden kimsesiz, o dönem yoğun kış şartları nedeniyle kent mezarlığına götürülemedi. Götürülemeyen cenaze en yakın bulunan günümüzdeki cadde üzerine defnedildi. Mezarın içinin boş olduğunu söyleyenler bile var. Mahalle muhtarı Necip Köse burayı bilenlerin şifa veya dilek amaçlı değil dua etmek amacıyla ziyaret ettiğini dile getirirken, mahallede yaşayan bir kadın ise bu mezara sıtma hastalarının gelerek şifa aradığını söyledi. “Bu gördüğünüz mezarlık 100 seneden beri sıtma tekkesiydi. Ama zamanla insanlar değişti. Bu kabrin ne olduğunu bilmiyorlar. Bütün Sivas halkı köyden gelenler burada sıtma hastalığına ziyaret edip iyi olup gidiyorlardı” diye konuştu. (İhlas Haber Ajansı – 23 Kasım 2020 Pazartesi)

 

Derlemeci notu -6: Benim görüştüğüm bir kişi ise şöyle bir bilgi vermiştir: “Benim mezarla ilgili olarak duyduğum bir söylenti şu şekilde. Şehir dışından birileri gelmiş deniliyor. En azından mahallelilerin tanımadığı kişiler bunlar. Bir gün karı koca olarak gelen bu iki kişi, karısının hasta olduğunu ve çadır kurup bir hafta bu yatırın içinde yattığında iyi olacağını söyleyerek çadırı kurarlar mezarın üzerine. Bir hafta sonra çadırı sökmeden kaybolup giderler. Daha sonraları birileri içeri girer bakarlar ki mezar kazılmış, iki kazan şeklinde bakırlaşmış toprağı görürler. Bu olay olduğunda ben şehir dışında görevliydim, çeşmenin karşısında oturan ve beraber görev yaptığımız abi söyledi ve Söke'de başka bir komşum daha söyledi. Bahsedilen olayın 1980’ler sonrası olduğunu söyleyenler var. Belki 80’lerin sonu. Bunlar benim duyduklarım ama kendim tanık olmadım bu anlattıklarıma. Ben 94 yılında oraya baktığımda mezar falan yoktu.” (Kaynak Kişi: Recep Ketrez - mahallesi Çavuşbaşı)

 

Derlemeci notu -7: Bilgi aldığım başka bir kişinin görüşleri ise şu şekilde: “Mezar soyguncular tarafından kazıldığı gibi öylece kaldı. Yetkili hiç kimse gelip de, bu mezar neden kazıldı neden tahrip edildi diye sormadı, soran olmadı. Yıllarca kazılmış bir şekilde bekledi. Ben mezarın taşındığından bile kuşkuluyum. Bir sabah kalktık ırmağı kapattıklarında mezarı da düzlediler.” (Kaynak Kişi: N. A. - bayan)

 

Derleyen: Öğr.Gör. Deniz Karakurt

© Kaynak belirtmeden paylaşılamaz, alıntı yapılamaz.